Orhan Veli'nin Bazı Fotoğrafları

Orhan Veli'nin Bazı Fotoğrafları

16 Nisan 2011 Cumartesi

Yine Müşfik Kenter, Yine Orhan Veli

Müşfik Kenter'in sesinden Orhan Veli

Bazı Orhan Veli Şiirleri

YALNIZLIK ŞİİRİ

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

BEKLİYORUM

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
vazgeçmek mümkün olmasın!

GÜLÜMSÜYORUM

sokakta giderken,kendi kendime
gülümsediğimin farkına vardığım anlarda
insanların beni deli zannedeceğini düşünüp
gülümsüyorum...

DENİZİ ÖZLEYENLER İÇİN

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
Bakar ağlarım.

Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından:
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi...
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyenin kestiği yerden.

Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.

VATAN İÇİN
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.

AH! NEYDİ BENİM GENÇLİĞİM

Nerde böyle hüzünlenmek o zaman;
İçip içip ağlamak,
Uzaklara dalıp şarkı söylemek;
Hafta sekiz ben eğlentide;
Bugün saz,yarın sinema,
Beğenmedin Aile Bahçesi;
Onu da beğenmedin,parka;
Sevdiğim dillere destan;
Sevdiğim,
Meyil verdiğim;
Ben dizinin dibinde elpençe divan,
Samanlık seyran.
Nerde,
Nerde,
Nerde böyle hüzünlenmek o zaman!

ESKİLER ALIYORUM

Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam!

BEDAVA

Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

CIMBIZLI ŞİİR

Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!

ASFALT ÜZERİNE ŞİİRLER

1

Ne kadar güzel şey;
Yolun üstündeki bina
Yıkıldığı zaman
Bilinmeyen bir ufuk görmek.

II

Kaldırımın kenarına dizilip
Bacası olan silindirin
Yürüyüşünü seyreden
Çocuklara imreniyorum.

III

Onun sesi
Bir arkadaşıma
Denizden geçen
Motorları hatırlatıyor.

IV

Kırık taşlara bakıp
Işıklı bir asfalt düşünmek
Acaba yalnız
Şairlere mi mahsus?

Orhan Veli'nin ilk şiiri

ORHAN VELİ'NİN İLK ŞİİRİ HANGİSİ

Hürriyet Gösteri'nin Aralık 2002 tarihli sayısında Haluk Oral'ın 'Bir İmzanın Peşinden' adlı köşesinde 'Orhan Veli' (*) başlıklı bir yazısı yer aldı.
Haluk Oral adı geçen yazısının bir yerinde Orhan Veli'nin ilk yazı ve şiirlerine değinirken şöyle diyordu:
"İlk yazıları lise yıllarında çıkardığı ‘Sesimiz’ dergisinde yayımlanmıştır. Aralık 1936’da ‘Varlık’ dergisinde dört şiiri yayımlanır. Bazı kaynaklar bu şiirlerin ilk olduklarını yazsalar da genç araştırmacı Şaban Özdemir 1933’te yayımlanmış bir şiirini daha gün ışığına çıkarmıştır."
Orhan Veli'nin ilk şiiri konusunu Adam Sanat dergisinin Ekim 1997 tarihli ve Düşlem dergisinin Ağustos 1997 tarihli yazılarında iki ayrı yazıyla dile getirdim. Bu yazılardan birinin Düşlem'de yayımlananın bir bölümünü buraya aktararak hem Haluk Oral'ın hem de okurların bilgisine katkıda bulunmak istiyorum:
Orhan Veli Kanık'ın yaşamına ve şiirlerinin gelişim çizgisine, en geniş biçimiyle, tanıklık eden üç yapıt var elimizde. Bunlardan ilki Asım Bezirci'nin derlediği/düzenlediği ve Can Yayınları'nca basılan 'Orhan Veli / Bütün Şiirleri' (1), ikincisi Adam Yayınları'nca çıkartılan 'Orhan Veli/Bütün Şiirleri' (2), üçüncüsüyse Hakan Sazyek'in hazırladığı 'Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi' (3) adlı kitaptır.
Her üç yapıtta da Orhan Veli Kanık'ın ilk şiirinin yayımlanış yılı olarak 1936 gösterilmektedir. Hasta Adam Yayınları'nca basılan kitapta, bu görüşü güçlendirmek amacıyla Varlık'tan bir alıntı yapılmaktadır.
"Varlık'ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini (Oaristys, Ebabil, Eldorado ve Düşüncelerimin Başucunda) okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet, Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir."
Bununla birlikte ilk iki kitapta öne sürülen bir başka yargıya da dikkat çekmek istiyorum. Bu yargıda "Orhan Veli'nin basılmış ya da basılmamış bütün şiirlerinin bir araya getirildiği" konu edilmektedir.
Oysa Balıkesir'de 1929-1932 yılları arasında Eminittin Bey (Çeliköz)'in sahipliğinde 77 sayı yayımlanan Gençleryolu adlı bir dergi var ki, bu dergide Orhan Veli'nin imzasıyla basılan "Annem'e" adlı şiir yukarıdaki saptamaları bütünüyle değiştirmektedir.
Orhan Veli Kanık'ın "Annem'e" adlı şiiri Gençleryolu dergisinin 15 Mayıs 1929 tarihli sayısında basılıyor. Burada anılması gereken bir başka nokta da şu: Gençleryolu dergisinde başka şiiri yer almıyor Orhan Veli'nin. Sözü edilen şiirin tamamını almak istiyorum buraya:

 ANNEM'E
Fakir yatağının kıyıcığında,
Bir ölü lambanın kör ışığında,
Sararmış yüzünün kırışığında,
Beliren kederi okudum anne!
Dışarda inliyen rüzgâr kudurmuş,
Ruhumu okşıyan nefesin durmuş...
Bir ümit: Göğsüne uzandı elim;
Heyhat ki o müşfik yürekte durmuş.

Dergi, bu şiirin altına şöyle bir değerlendirme koymuş:
"Şiir güzeldir, samimidir, ahenklidir. İkinci mısradaki 'ölü' yerine -mesela-'isli' ve 'beliren' yerine 'titreyen' denseydi daha muvaffak olurdu.

Altıncı ve sonuncu mısrada 'durmuş'lara bir şey denemezse de, bunların tekerrürü kafiyeyi haleldâr etmiş olduğundan, ya birinin hazfiyle yerine başka bir kelimenin ikamesi, yahut kafiyenin 'durmuş'lardan evvel temini icap eder. Orhan Veli beyin daha muvafık yazılarını bekleriz."
İBRAHİM OLUKLU
(Hürriyet Gösteri - Şubat/Mart 2003)




Orhan Veli'nin ölümü ve mezarı


 

Orhan Veli'nin kendi el yazısıyla şiirleri






Orhan Veli'nin ölümünün ardından hakkında düşünceler...


1952'de ORHAN VELİ İÇİN NE DÜŞÜNÜYORLARDI?

*Prof. Fahrettin Kerim Gökay (İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı)

Kendini fazla tanımıyorum. Herhalde orijinal bir şairdi. Mehtabı, sahandaki yumurtaya benzettiğini duymuştum. Allah rahmet eylesin.

 *Ümit Belent (İstanbul Kalafatyeri Kürkçükapı 7 numarada tesfiyeci çırağı)

Orhan Veli şiirlerini temiz bir üslupla yazardı. Yumuşak bir tabiate sahipti. İfadeleri içten gelirdi. Şatafattan kaçınırdı.

*Behçet Zorlu (Beyoğlu Balıkpazarı Çiçekçiler Pasajı'nda mezeci ve kokoreçci)

Onu ilk defa pasajda gördüm. Doğrusu çok iyi bir arkadaştı. Kendisini çok severdim. Ölümünü duyunca son derece üzüldüm. Orhan Veli'yi birçok şairden üstün ve Neyzen Tevfik'e yakın bulurdum.

*Neyzen Tevfik (şair)

Aferin be Orhan Veli! Koca bir roman dolu şiirlerinin meftunuyum

Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden
Tabakam senin yadigârın

Kendisini çok severdim. Yaşamasını arzu ederdim. Sanat yollarımızda ayrılık yoktu. Hakiki arkadaşlarımdan biriydi. Şimdi yanımdaymış gibi görüyorum. İnce, samimi, içli bir insan ve hayatın şairiydi.

*Hamdi Karadağ (Rumelihisarı mezarlığında mezar bekçisi)

Rahmetliyi sağlığında hiç görmedim ama buraya gömüldükten sonra ziyaretçisi de eksik olmadı. Kadın erkek akın akın buraya gelirler, bana mezarın yerini sorarlar. Bu kabristanda onunki kadar ziyaret edilen kabir yoktur. Ama ne edelim? Hepimiz bir gün öleceğiz. Ne kadar kaçsan, bu kara toprağın altına gitmekten kurtuluş yok arkadaş...

*Lambo Çolakoğlu (Beyoğlu Nevizade Sokak 15 numarada Tekel bayii)

Orhan Veli'yi ne vakit tanıdığımı hatırlamıyorum. Dükkanıma ilk defa geldiği zaman onu çok zamandır tanıyormuşum gibi oldum. Edası ve tavrı ölçülüydü. Gülümsiyerek, nazik bir şekilde benden şarap istedi. O günden başlayarak hayatının son günlerine kadar hep bana uğradı ve birçok arkadaşlarını tanıttı. O sevindiği zaman ben de sevinidim. Üzülünce benim de canım sıkılırdı.

Burada gelip şiir yazdığı olurdu. Eserlerinin değeri Türk edebiyatında göze batar bir hal almağa başlamıştı. Bunu da meslekdaşlarından öğreniyordum. onların tebriklerine tevazu içinde gülümsiyerek karşılık verirdi. Son zamanlarda bir gün bana şahsen şikayette bulundu. Yolda yere düştüğünü, ayağını zedelediğini, bu yüzden birkaç gecedir uyuyamadığını söyledi. Ölümünden bir gün önce de ayağındaki sancı yüzünden çok ıstırap çektiğini anlattı. Birgün sonra da aramızdan ayrıldığını öğrendik. Dükkanımı kapatıp cenazesine gittiğim zaman, tabutunun arkasından nasıl yürüdüğümü anlatamam. Resimlerini ve el yazısını kıymetli bir hatıra olarak saklıyorum.

*Gelengül Tayfuroğlu (1952 yılı Türkiye Güzellik Kraliçesi)

Ben şiirde sadelik ve samimiyet ararım. Orhan Veli'nin şiirlerinde bunu fazlasıyla buldum. Mısralarında çok kuvvetli taraflara rastlıyorum. Hayata karşı alaycı bir edası var. Çoğu zaman onun istihzalarını ben de kendime mal ediyorum. O çeşit meseleler karşısında onun gibi düşünüyorum. Yaşımın küçük olmasına rağmen onun mısralarından büyük bir tat alıyorum.

(16 Kasım 1952, Vatan'ın Sanat Yaprağı)

Orhan Veli'nin Sere Serpe adlı şiirinin kısa bir hikayesi

BELLA

Bella Eskenazi, Erol Güney’in baldızı yani Dora’nın kız kardeşi. Bu bölüm Bella’nın anlattıklarından yola çıkılarak yazıldı.

Yer Ankara’da Sabahattin Eyuboğlu’nun evi, yıl 1946. Ev halkı ve misafirler salonda otururken küçük odada genç bir kız sedire uzanmış, isteksizce ders çalışıyor. Odanın öbür köşesinde, şair, kâğıda bir şeyler yazıyor. Sonra genç kıza uzatıyor kağıdı: “Bak, senin için bir şiir yazdım.” Okuyor genç kız:

SERE SERPE
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok,
biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!


Evet, şairimiz Orhan Veli, genç kız da Bella. Aslında tanışmaları iki üç yılı bulmaktadır, ama arkadaşlık ve samimiyetleri daha yenidir. Bella, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde İngilizce dersi vermektedir, bir yandan da liseyi bitirmek için kalan birkaç dersini çalışmaktadır.

Bella (Kent kızlık adı) 1923’te İstanbul’da doğmuş. İlk ve ortaöğrenimini değişik okullarda sürdürmüş. 40’lı yıllarda Ankara’da yaşayan ablası Dora’yı sık sık ziyaret eder. Dora, Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nde görevlidir. Eniştesi 1946’ya kadar Tercüme Bürosu’nda çalıştıktan sonra istifa ederek Agence France Presse’e geçer. Erol Güney’in üniversite yıllarından beri tanıdığı ve Tercüme Bürosu’nda da dostluğunu sürdürdüğü Orhan Veli, Güney çiftinin evlerine konuk olur sık sık. Yine 1946’da Hakkı Tonguç ve Sabahattin Eyuboğlu, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşürler. Cumhurbaşkanı’na “Hasanoğlan’da İngilizce dersi verebilecek bir kız bulduk, ama adı Bella” dediklerinde aldıkları yanıt, “Ee? Ne bekliyorsunuz, hemen işe alın” olur. Bella liseyi bitirmediği için öğretmen değil de kütüphaneci olarak işe alınır. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde İngilizce, Fransızca ve Almancanın yanı sıra jimnastik dersleri de verir. Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı eserini sahneye koyan öğrencilerin yanında da o vardır; sahne düzenlemesine yardımcı olmakla kalmaz, oyundaki dansları da oyunculara o öğretir.
Bir gün kaldığı odanın kapısını açtığında, yatağında bir ayının uyuduğunu görür. Başka bir gün de Hasanoğlan’da durmayan trenden bir sonraki istasyonda inip saatlerce yürür okula dönebilmek için. Bütün bunları tatlı anılar olarak anlatıyor Bela.

 1946 seçimlerinden sonra değişen politikadan Tercüme Bürosu, Milli Eğitim ve Köy Enstitüleri’yle birlikte Bella da payına düşeni alır. 1948’de Meclis’te sorulan soruların biri onunla ilgilidir; hükümete, liseyi bitirmemiş bir Yahudi kızının para mukabilinde Hasanoğlan’da ders verip vermediği sorulur. Bella’nın Enstitü’deki öğretmenliği son bulur.

Orhan Veli, uzun yıllar Bella’ya kur yapar. Bir de isim bulur ona: Düşes. Karşı adlı kitabını 1949’da Bella’ya verirken ilk sayfasına, “Bu iş böyle yürümez duchesse!” yazar. Nedir yürümeyen tam belli değil. Belki de, Bella’nın Orhan Veli’yi hep arkadaş gibi görmesi, platonik de olsa ilgisini dostluğa yorumlaması sanırım. O yıllarda Orhan Veli’nin birkaç kadına daha kur yaptığını bildiğimiz için, Bella’yı bu konuda haklı görmek gerekir.

Aşağıdaki mektup da Bella’ya yazılmış. Tarih yok, ama Yaprak antetli bir kâğıda yazıldığına göre 1949-50 olmalı:

Bella,

Bir gazeteci evinde mürekkep bulunamadı. Bu yüzden mektubumu kurşun kalemle yazmak zorunda kaldım, özür dilerim. Benim hakkımda ISTANBUL gazetesinde çıkan yazıdan dolayı yazdıklarınıza teşekkür ederim. Bununla beraber beni daha evvel yazılmış yazılardan daha iyi tanımak mümkündü. Burada, Seza geldiğinden beri, çok güzel vakit geçiriyoruz. Birkaç defa, Ralfi’ye, Lüküs Hayat operetinden parçalar söyledim. Bugün de o parçaları tekrar ettim. Benden, bilhassa bu noktayı yazmamı isteyen Seza’dır. Bu hafta Ankara’da at yarışları başlıyor. Belki de kazanırız. Benimle ortaksınız. Bir vurgun vurursak haber veririm.

Orhan Veli
Bu mektubun bütün cümleleri tesadüfen, B ile başladı. Belki de Bella B ile başladığı için.
Orhan Veli’yi çok güzel anlatan bir mektup bu. İçeriğinde kur yapmıyor Bella’ya, ama her cümleye B ile başlayarak anlatıyor kendisini.
Mektuptaki gazeteci Erol Güney’dir. Seza ise Erol Güney’in baldızı, yani Dora ve Bella’nın kız kardeşi. Hüzünlü bir öyküsü var Seza’nın; Erol Güney’in lise yıllarından beri arkadaşı olan Benya Rapoport’un eşidir. Onları Erol Güney tanıştırmıştır. Benya’nın ailesinin bütün karşı çıkmalarına rağmen genç sevgililer evlenir. Benya uzun yıllar Türkiye’de yaşamasına rağmen Romanya vatandaşıdır. Bir işadamı olan Benya Amerika’da bir iş gezisindeyken Romanya’da komünistler iktidarı ele geçirir. Artık komünist bir ülkenin vatandaşı olan Benya, Türkiye vizesi alamaz. Romanya’ya gönderilmemek için Amerika’da evlenerek oraya yerleşir. Seza’ya bakmak da Erol Güney’e düşer. Bir de oğlu vardı Seza’nın babasını hiç görememiş olan Ralfi. Orhan Veli bu iki yaşındaki bebeği çok sever, ona şarkılar ve mektupta bahsettiği gibi Lüküs Hayat operetinden parçalar söyler. Orhan Veli’nin at yarışlarına düşkünlüğü bilinir. Gerek İstanbul’da gerek Ankara’da at yarışlarını hiç kaçırmaz. Bundan Orhan Veli’nin yarışlardan iyi para kazandığı sonucu çıkarılmasın; hep sürpriz atlara oynar, kazandığında iyi kazanmak için… Ve hep kaybeder.
Erol Güney, 1956’da İsrail’e yerleşince Dora’yla beraber Seza ve Ralfi de İsrail’e giderler. Ralfi başarılı bir film yönetmeni olur. Ne yazık ki 40’lı yaşlarda kalp hastalığı nedeniyle ölür. Seza da evlat acısını yaşadıktan sonra 2000’de yaşamını yitirir.
Bella, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ndeki işine son verilince İstanbul’a döner. Annesiyle İstiklal Caddesi’ndeki Hacopulo Hanı’nın çekme katında bütün Boğaz’ı ve Haliç’i gören bir daireye yerleşir. Dört yıl kadar oturdukları bu evin konukları arasında Orhan Veli de vardır. Gelir, bir köşede oturur, konuşulanları sessizce dinler. Evde içki yoktur, yarım saatliğine Lambo’ya gider, iki tek atıp döner. Bir keresinde de evin cumbasında oturup konuştukları basamakta sızar kalır. Orhan Veli, öldüğü güne kadar sürdürür Bella’ya ziyaretlerini. Cenazesi kaldırılırken bir köşede ağlayan kadınların arasında Bella da vardır. Bella şu an Bebek’te oturuyor. Evi, Orhan Veli’nin mezarı ve heykeline çok yakın. Okuldan bildiği Almanca’nın yanına, kendi kendine öğrendiği beş dili daha ekledi: İngilizce, Fransızca, Almanca, Yunanca ve İtalyanca. Evlendi; bir kızı, bir torunu var ve sık sık onları Barselona’da ziyaret eder.

Orhan Veli Fotoğrafları