YOKUŞ
Öteki dünyada, akşam vakitleri,
Fabrikamızın paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena bir şey değil.
(Ağustos 1937/Varlık,15.9.1937)
------------------------------------------------------
MAHZUN DURMAK
Sevdiğim İnsanlara,
Kızabilirdim,
Eğer sevmek bana Mahzun durmayı
Öğretmeseydi.
(Eylül 1937/Varlık, 1.11.1937)
--------------------------------------------------------
İŞ OLSUN DİYE
Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üstüne yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır.
Bense daima üzüntüsünü çektim
Onları iş olsun diye yazdığımı
Bilmenin.
(Kasım 1937/İnsan, Ekim 1938)
-------------------------------------------------------
İNTİHAR
Kimse duymadan ölmeliyim
Ağzımın kenannda bir parça kan bulunmalı.
Beni tanımayanlar
«Mutlak birini seviyordu» demeliler.
Tanıyanlarsa, «Zavallı, demeli,
Çok sefalet çekti...»
Fakat hakiki sebep bunlardan hiçbirisi olmamalı.
(Aralık 1937/Varlık, 15.12.1937)
----------------------------------------------------------------
QUANTİTATİF
Güzel kadınları severim,
İşçi kadınları da severim,
Güzel işçi kadınları
Daha çok severim.
(Ocak 1938/Varlık, 15.3.1940)
-------------------------------------------------------------------
KÜÇÜK BİR KALP
(Jules Supervielle'den mülhem)
Asfaltın üzerinden
Bisikletle geçen kızın
Bacaklarının arasında
Bir güvercin çırpınmada
Ve küçük bir kalp,
Küçük bir kalp çarpmadadır.
(1938/Papirüs, 1.6.1967)
----------------------------------------------------------------
ŞEHİR HARİCİNDE
Çatlamak üzre olan tomurcuklar
Güzel günler vadetmededir.
Ve bir kadın, şehir haricinde;
Otların üstünde,
Güneşin altında,
Yüzükoyun uzanmış;
Göğsünde ve karnında
Baharı hissetmededir.
(Mayıs 1939/Vatan, 16.11.1952)
-------------------------------------------------------------
HAYAT BÖYLE ZATEN
Bu evin bir köpeği vardı;
Kıvır kıvırdı, adı Çinçon'du, öldü.
Bir de kedisi vardı: Maviş,
Kayboldu.
Evin kızı gelin oldu,
Küçük Bey sınıfı geçti.
Daha böyle acı, tatlı
Neler oldu bir yıl içinde!
Oldu ya, olanların hepsi böyle...
Hayat böyle zaten!..
(Haziran 1939/Vatan. 16.11.1952)
------------------------------------------------------------------
KARANFİL
Hakkınız var, güzel değildir ihtimal
Mübalâğa sanatı kadar
Varşova'da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motorlu kıtanın bir karanfile,
«Yârin dudağından getirilmiş».
(Eylül 1939/Varlık. 15.10.1939)
------------------------------------------------------------------------
LAKIRDILARIM
1914'de doğdum
15'de konuştum
Hâlâ konuşuyorum.
Lakırdılarım ne oldu,
Gökyüzüne mi gitti?
Belki de hepsi geri gelecek
Tayyare biçimine girip
1939'da.
Allah varsa eğer
Başka bir şey istemem ondan.
Bununla beraber istemem
Ne Allahın olmasını,
Ne de işimin
Allaha kalmasını.
(Eylül 1939/Varlık. 15.10.1939)
-------------------------------------------------------------------
BİZİM GİBİ
Arzulu mudur acaba
Bir tank, rüyasında?
Ve ne düşünür tayyare
Yalnız kaldığı zaman?
Hep bir ağızdan şarkı söylemesini,
Sevmez mi acaba gaz maskeleri,
Ay ışığında?
Ve tüfeklerin merhameti yok mudur
Biz insanlar kadar olsun?
(Eylül 1939/Varlık, 15.10.1039)
------------------------------------------------------------
TENEZZÜH
Böyle gece yansından sonra,
Ne diye ışık yanar bu dağ evinde?
Ne yaparlar acaba içerdekiler?
Konuşurlar mı, tombala mı oynarlar?
Belki o, belki bu..
Konuşurlarsa ne konuşurlar?
Muharebeden mi, vergilerden mi?
Belki de hiçbir şey yapmazlar;
Çocuklar uyumuştur,
Efendi gazete okur;
İyâli dikiş dikmektedir.
Onu da yapmazlar belki de.
Kimbilir,
Belki de yazılmaz
Ne yaptıkları.
(Şubat 1940/Vatan. 16.11.1952)
--------------------------------------------------------------------
BEN ORHAN VELİ
Ben Orhan Veli, «Yazık oldu Süleyman Efendiye»
Mısra-ı meşhurunun mübdii..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvelâ adamım, yani
Sirk hayvanı filân değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Bir evde otururum,
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kıralı kadar
Mütevazıyım,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim.
Puf böreğine hele
Biterim.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Oktay Rıfat'la Melih Cevdet'tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem, Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
Sadece üdeba arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara benzer.
(Nisan 1940/İnkılâpçı Gençlik, 15.8.1942)
-------------------------------------------------------------------------------
DAĞ BAŞI
Dağ basındasın;
Derdin günün hasretlik;
Akşam olmuş,
Güneş batmış,
İçmeyip de ne haltedeceksin?
--------------------------------------------------------------------
DEDİKODU
Kim söylemiş beni
Süheylâ'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksekkaldırım'da, güpegündüz?
Melâhat'i almışım da sonra
Alemdar'a gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galata'ya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, 'anam babam, geç,
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Muallâ'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi?