Orhan Veli'nin Bazı Fotoğrafları

Orhan Veli'nin Bazı Fotoğrafları

29 Aralık 2011 Perşembe

ŞEY


ŞEY

Hayatı hakkında çok "şey" bilmediğimiz Ömer Hayyam'ın şairliği ile yetinip, diğer çalışmalarını bir kenara bırakmamız, kendimize yapabileceğimiz büyük haksızlıklardan biridir. Hayyam'ın yaşadığı 11. yüzyılın tüm bilgilerini öğrendiği söylenir. Fıkıh, ilahiyat, kıraat, edebiyat, tarih, fizik, matematik ve astronomi eğitimi vermiştir. Şiir dışında da fizik, metafizik, astronomi ve matematik konularında eserleri vardır.
Semerkant'ta cebir üzerine çalışırken, denklemlerdeki bilinmeyen sayılara Arapça "şey" dediği ve bu sözcüğün İspanyolca'da "xey" olarak yazıldığı söylenir. Zamanla X biçimine dönüşen ve tüm dünyada bilinmeyen sayıları göstermekte kullanılan bu harfin "ney" kaynaklı olduğu sorusunun tek kelimelik bir yanıtı vardır; "Hayyam"
Orhan Veli'nin de Hayyam'dan yaptığı dört rubai çevirisi olduğunu söyleyerek, Sabahattin Eyuboğlu'nun Yahya Kemal'den bahsederken söylediği; "O yıllarda Orhan'ın içinden zor çıkılır rubai vezinleriyle yaptığı Hayyam çevirileri de üstadı bir hayli şaşırtmıştı" lafıyla birlikte, Eyuboğlu'nun bir çevirisini araya sıkıştıralım:
Haram, acı, kötü derler canım şaraba:
Oysa ne hoş şey, hele bir güzel sunarsa;
İçin bakın; hem doğrusunu isterseniz,
Haram dedikleri her şey hoş galiba!
Ortaokulda, din öğretmenimiz, girdiği ilk derste, sadece din dersi yapmayacağını, gördüğü yanlışlarımızı da düzeltmeye çalışacağını söylemişti. İlk ve son olarak yaptığı tespit de 'şey' oldu.
Hemen hemen hepimiz konuşurken 'şey' kelimesini çok kullanıyormuşuz. 'Şey'in kullanıldığı her yerde 'nesne'yi rahatlıkla kullanabilirmişiz. O zamanki aklımla buna karşı bir tez ileri sürememiş ve alışamamışsam da şunu düşünebiliyordum: “Öğretmenimiz derse gireli on dakika olmuş, sınıftan da hiç kimse konuşmamıştı; öyleyse bu tespit nasıl yapılmıştı?”
Üniversitede okurken sahnelediğimiz Ionesco’nun Ders ve Evlenecek Genç Kız adlı oyunları ile Adana’ya gitmiş, Çukurova Üniversitesi şenliklerine katılmıştık. Oyunun son provasında ve oyun sırasında sahne arkasında çalışan arkadaşlarımızdan İzlen Şen’i farkında olmadan hepimiz 'Şey' diye çağırıyorduk. Nedenini bilmiyorduk ama, hepimiz 'Şey aşağı, Şey yukarı...' seslenip duruyorduk. Başta buna bozulan İzlen’in lakabı 'Şey' olmuştu. Pekala O’na 'Nesne' deseydik?
İzlen'in düştüğü duruma ölümünden sonra Orhan Veli de düşmüştür. Asaf Halet Çelebi'ye düşünceleri sorulunca, ölümün de şaşkınlığından olsa gerek "şey" der:
"Söylenecek çok söz var. Zihnim çok perişan. Muhakkak ki büyük bir şey kaybettik. İyi ve kötü hükmünü vermeden önce şunu teslim etmeliyiz ki, Orhan Veli büyük bi hamle yapmıştı. Ben O'nu temiz, çok terbiyeli, iyi bir insan olarak tanımıştım. Evvela ben iyi bir dost kaybettim."
Bir şey varsa bir şey vardır
Bir şey yoksa bir şey yoktur
Çok şey varsa bir şey yoktur
Çok şey yoksa bir şey vardır
Gel de Özdemir Asaf’ın isimsiz bu şiirinde gerekli değişimleri yap! Ya da şu soruda sormak istediğimiz şeyi başka şekilde sor!
“Siz biliyor musunuz, Orhan Veli’nin kaç tane ‘bir şey’li şiiri var?”
Doğru yanıt 9; “Lütfen hızlanarak okuyun” notunun ardından bu isimleri sıralayalım: Şanolu Şiir, Cımbızlı Şiir, Kumrulu Şiir, Zilli Şiir, Pırpırlı Şiir, Pireli Şiir, Kuyruklu Şiir, Gelirli Şiir, Delikli Şiir.
Bu şeyli şiirlerden biriyle ilgili küçük bir hikayeyi buraya iliştirerek yazıyı biraz daha katlanılır kılalım: Bir akşam yemeğinde masasındaki hanıma Cımbızlı Şiiri okur Sait Faik:
Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!
Neden üzerine alındı bilinmez ama, şiire içerleyen hanım, elindeki votka bardağını masaya bırakarak anında şu şiiri yazar:
Ne elinde nasır
Ne başında çoluk çocuk
Bir elinde yirmi dokuzluk
İki ayağında nasır
Umurunda mı Orhan Veli?
1955 yılında Budapeşte’deki Kent Radyosu’nda konuşma yapan Nazım Hikmet, Orhan Veli’den şiirler okur. Sere Serpe, Delikli Şiir, Vatan İçin, Cevap şiirlerinden sonra araya girin spikere “Bir tane daha okuyayım. Doyum olmuyor ki...” der ve Gelirli Şiir’i okur. En iyisi biz de bu şiiri yazarak yazıdan ayrılalım.
İstanbul’dan ayva da gelir, nar gelir,
Döndüm baktım, bir edalı yar gelir,
Gelir desen dar gelir;
Gün aşırı alacaklılar gelir.
Anam anam,
Dayanamam,
Bu iş bana zor gelir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder