Mataramda Tuzlu Su West Indies,Kızıl Elma,İtaki,Maçin! Uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Beyazların yöresinde nasibim kalmadı yerlilerin topraklarına karşı şuç işledim zorbaların arasında tehlikeli bir nifak uyrukların arasında uygunsuz biriyim vahşetim beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı kendime dünyada bir acı kök tadı seçtim yakın yerde soluklanacak gölge bana yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Uzak nedir? Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir? Başım açık, saçlarımı ikiye ortadan ayırdım kimin ülkesinden geçsem şakaklarımda dövmeler beni ele verecek cesur ve onurlu diyecekler halbuki suskun ve kederliyim korsanlardan kaptığım gürlek nara işime yaramıyor rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden tiksinirim boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorum görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta askerken kantinden satın aldığım cep aynası bazı geceler çıkarken uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta gibi lükslerim de burda kalacak siparişi yargıcılar tarafından verilmiş bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım burada bitti artık işim, ocağım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. İsmet Özel -------------------------------------------------------------------- Partizan Gırtlağımda bir harf büyüyor buna dayanacağım dişlerim kamaşıyor yıldızlardan buna da. Kabaran bir çarpıntı oluyor şehir. Artık yırtarak açtığımız zarflarda ne kargış, ne infilak yalnız koynunda çaresiz, çıplak isyan işaretleri taşıyan bir ergen cesedi. Kabaran bir çarpıntı oluyor şehir uyusam bir dağın benimle uyuduğu oluyor her gün şehrin ortasında bir ergen ölüyor domuzuna ölüyor bankerlere durarak noterden onaylı kağıtlara durarak mevlit ilanlarına durarak. Yunmadık saçlarını okşuyoruz, yavrum. - Yüzümüzde dolanan bir mayhoş kahkaha - Gırtlağımda bir harf büyüyor gırtlağımızda. Sarp bir güvercin düşüyor yüreğimden buna dayanmalıyım ölünce bir partizan gibi ölmeliyim sabahın kuşluk vaktine savrulan savrulan savrulan ergen ölüleri gibi. Şehrin şarkısını söylediğim zaman yağız bir kımıltı oluyor sesim korku ve cüzam korku ve cüzam korku… Ne beklenebilir artık namlulardan. Harçlar karılmış duruyordur hem de kara bir gerdek olarak yaşıyoruzdur kendimizi ne beklenebilir. Yırtarak açtığımız zarflarda büyük tecimevlerinde, büyük çarşılarda pokerde-sinemada-genelevlerde ne bir suçlu çağrışımı, ne karabasan yalnız o herkesler o herkesler kendine akarak boğulan ve sürdüren bir güleç kocamışlığı. Bereketli kuşlar serpeceğim ayaklarıma genzimi yakarak bir cinayet türküsü söyleyeceğim ben de ölürsem bir partizan gibi öleceğim azgın bir gebelik halinde. Beni dinmeyen bir mavilik kanırtıyor buna dayanamam bir çeteci dişleriyle söküyor kanımdaki çiviyi buna da. Radyodan silah sesleri geliyor ter kokusu geliyor, ayak aksayan bir şey örtüyor yüreğimin kabzasını olmadık sesler geliyor radyodan beynimde korkunç bir vida olarak ergen ölüleri artık ellerimi bu rahlelerden ayırsam boyunbağımın ve gülüşümün o kirli rahatlığından, yırtık uğultusundan şehrin. Umudunun ayak seslerini okşuyoruz, yavrum. Kuşandığımız bu alkol kokusu bize ne getirdi ki! ÇIKSAM gök şarlayarak devrilse ardımdan - ölürsek bir partizan gibi ölmeliydik - yürüsem parçalanmış bir ceset tazeliğinde yürüsem beynimde kıpkızıl bir serinlik sonra denizler devirebilirim dudaklarımdan sonra aşk, sonra dirlik: partizan (1965) İsmet Özel --------------------------------------------------------------- Bir Devrimcinin Armonikası Binlerce binlerce çocuk koşarak dokumuş benim kumaşımı hançeremdeki bu şehrin o geçimsiz mushafı vardım dayandığım parmaklığına o büyük hesapların Hazırım ey kalaycı çırakları ve güyümcüler ey rakı sürülmüş yaralarım gövdeleşin kırçıl acılarım benim gök de bir mendil takınsın boynuna benim kağşayan umutlarım gövdeleşin çünkü ben oraya gidiyorum : boğulmaya. Nasıl birer suç çağrışımıyız dünyada adamlar,kadınlar,şehre indirdikleri bakraçları ne kadar uydurma ne kolay öpüşüyorlar yıllar süren intiharlarla Oysa insan zemheriyi ve kadının doğurma vaktini bilir hergün kalkıp öpüşebilir sabahın üniformasıyla yeni şeyler,yeni şeyler yaratmak için tabi. İşte potin bağlıyor çocuk bütün uykularından sürülmüş kurşunlar tütün gibi bakıyor nisanlara ve ben sahici kılmak için öpüşlerimi oraya gidiyorum : boğulmaya. Ben ki gövdemi bütünüyle ne yapmalıyım tahta bir bavul gibi duruyorum insan kıyısında makina çok acemi buluyor beni sanırım seyrek bir ölü vurdular alnıma,ekşi 1300 tarihli şehbenderlere dair talimata ve anamın kanserine alıştım ve de bir simsar gibi asvalta ve otobüslere bir vitrin gibi bir bıçak,bir setre. Tutuşan bir bıçak. içerimde tozuyan bağırtılar vardır Ondan işte gidiyorum oraya : boğulmaya. Oraya gidiyorum boğulmaya BOĞULMAYA bir partizanın armonikasında. Artık mazgallardan fırlamak büyük kamalar saplamak böğrüne coşarlığın büyük bir çatırtının ayaklarını ovmak armonikamla. Ey çatlayan tohumun hengamesi! İnsan,gülümsemeyi ve ürün kaldırmasını bilir çünkü derbeder bir okul çantasından serin ve sevişli bir ırmağa girilir ve benim o boğulduğum armonika halklara seğirtir,coşar o,korkunç bir yekinmedir buralarda Hannoy`da bir uçaksavar. İsmet Özel |
Orhan Veli'nin Bazı Fotoğrafları

28 Aralık 2011 Çarşamba
İsmet ÖZEL'den Şiirler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder