Orhan Veli'nin Bazı Fotoğrafları

Orhan Veli'nin Bazı Fotoğrafları

28 Aralık 2011 Çarşamba

ORHAN VELİ'NİN KATİLİ


ORHAN VELİ'NİN KATİLİ

"Her ne kadar Orhan Veli, 'Gemliğe doğru / Denizi göreceksin / Sakın şaşırma' demişse de, İzmir'e doğru da denizin gözüktüğünü başka bir şairden, İlhan Berk'ten öğreniyoruz:

<<Bir arkadaşla, bisikletle, İzmir'i, daha çok da denizi görmeye gidiyoruz. Manisa'nın dışına ilk çıkıyorum. Ortaokulda olacağım. Bisikleti, tatillerde orda burda çalışarak biriktirdiğim paralarla aldım. İzmir'i bütün çocuklar gibi ben de merak ediyorum. İzmir demek, deniz demek. Denizi ilk kez göreceğim.>>"

İlhan Berk'in yazdıklarıyla Orhan Veli'yi birleştiren bu yazar, aslında Orhan Veli'nin de katilidir. O'nu biraz sıkıştırarak bunu itiraf ettirebilmişizdir.

"Evet, itiraf ediyorum: Ben bir katilim! Çok cinayet işledim, elimi şiire buladım. Okuyup da etkilendiğim tüm şairleri ve dizeleri bir bir öldürdüm. Saman Sarısı'nın, Bir Gün Mutlaka'nın, Göçebe'nin, Sonsuz ve Öbürü'nün katili benim. Metin Eloğlu'nu, Can Yücel'i, Bertolt Brecht'i, ee Cummings'i, Nazım Hikmet'i, İlhan Berk'i ve daha birçok şairi ben öldürdüm. 'Eskitiyorum eskitiyorum / Kalıyor ne kadar güzel olduğun'un, 'Bir viyolonsel gibi çök yanıma'nın, 'Yanına bir anlam aldı / Ve açıldı'nın, 'Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler'in ve daha binlerce güzel dizenin katili de benim. Bütün bunları kendim olmak için yaptım, çünkü okuduğum her incili şairden ve pırıl pırıl şiirden etkileniyordum."

Cinayetleri için iyi bir nedeni olsa da katil olan bu yazarın, öldürdüklerinden yaptığı alıntılarla dolu olan yazılarından alıntı yaparak devam edelim:

"Garip akımını şapkasından bir tavşan gibi çıkaran şairlerden bir diğeri olan Orhan Veli, bir İstanbul sevdalısıdır. Ama o, güvercinlerden çok martıları yakıştırmıştır İstanbul'a. Vapurların dantelidir martılar. Oysa Oktay Rifat, anadan doğma bir güvercin tutkunudur. O, doğanın yüreğini dinleyen bir hekim gibi dolaşır ağaçların, çiçeklerin, kayaların arasında. Doğanın içindeki şiirsel gizi arar. Güneşin altında yaşamın ipuçlarını bulmanın sevinciyle gezinir durur. Bacaları, kapıları, pencereleri, saçak altlarını gözler. Ve güvercine uçup kurtulmayı yakıştırır:

Bir kedinin ağzından kurtulur
Gibidir, fırlarken saçakların
Altından; kanat çırpar ve uçar.
Bizse eski sapanla pusuda,
Dökülürken üstümüze tüy tüy,
Uçmanın ve konmanın sevinci,
Susarız yarı kuş, yarı avcı.
Işık tekerlekleri döner, yürür
Geceye otla ağaçla bahçe,
Güneş yalar kırmızı diliyle
Havada paçalı güvercini.

Oktay Rifat, güvercini kedinin ağzından kurtarırken, has arkadaşı Melih Cevdet ise, bir aslan terbiyecisine özenir gibi, kafasını kedilerin ağzına sokar:

<<Kediler özel adlarını nasıl bilirlerse şairler de böyle gizemli olarak bilirler şiiri... Biz onlara çeşitli adlar takarız, fakat onların bir de kendi bildikleri, yalnızca kendilerinin bildiği bir adları vardır... Biz şairler de şiirin ne olduğunu başkalarına söylemeyiz, aramızda kalır. Çok direnirlerse, bilmediğimizi itiraf ederiz. Çünkü bilmiyoruz.>>

Oktay Rifat, çağdaş şiirimizin bu üç ustasının el verdiği 'Garip' akımıyla ilgili bildiklerini şöyle anlatır bizlere:

<<On yıl kadar önce sıcak bir yaz günü, orta yaşlı bir köylü yolunu sormak için yanıma yanaştı. Üstünde partal bir palto, paltonun altında bir ceket, ceketin altında yelek, yeleğin altında da yakası iliklenmiş mintanı vardı. 'Yolunu gösteririm ama önce üstünden şu paltoyu çıkart!' dedim. Çıkarttı. 'Ceketi de çıkart!' Onu da çıkarttı. 'Şimdi de yeleği çıkart!' Çıkarttı. 'Çöz mintanının yakasını!' Çözdü. 'Sıva kollarını!' Sıvadı. 'Senin sorduğun yere şuradan gidilir!' dedim. Yürüyüp gitti. Giderken bir iki kez arkasına dönüp baktı. Kıssadan hisse: Garip hareketi her şeyden önce bir havalandırma hareketidir.>>

Oktay Rifat'ın bu sözleri, beni iki yeni şiir tanımına, yani Melih Cevdet'in şairlerin ne olduğunu bilmediklerini söylediği şiirin kıyılarına kadar götürür. Bence şiir, yeryüzündeki tüm kuşları aynı anda havalandırma hareketidir. Ya da kuşun kafesinden soyunmasıdır. Evet, şiir Akgün Akova'ya göre biraz bunlar, bunlar ve dilinin dönmediği başka şeylerdir."

İşte! işteeee, O'na ismini de söylettik ki böylece bizim ismimiz edebiyat tarihine 'gammaz' olarak geçmedi. Katil, şair ve yazar Akgün Akova'nın kitaplarını okuyanlar, O'nun kimleri öldürdüğünü rahatça görebilir. Bak Postacı Ölüyor şiirinde isim isim yazdıklarına bir bakın:

işte şimdi tam sırası değil mi
Edip Cansever'in resmini bir pula basmanın
Nazım'ın, Hasan Hüseyin'in, Orhan Veli'nin
işte şimdi tam sırası değil mi
bir pula yazmanın bir Attila İlhan şiirini
İlhan Berk'in, Turgut Uyar'ın, Cemal Süreya'nın bir şiirini
ne güzel olurdu
bir mektup onlarla dolaşımda

Akova'nın itirafını okuyan polisler, katil şairi tutuklamasalar da PTT'ye haber verirler ve başta Orhan Veli olmak üzere kimi şair ve yazarlarımızın resimlerinden, şiirlerinden pullar basılır. Her ne kadar pul yapıştırmak tercih edilmese de pul kullanan mektup postalayıcılar da bu işin öncülüğünü kime borçlu olduklarını bilsinler. Elbette sırf şiirlerinde değil düz yazılarında da katilimizin marifetlerini okuyabilirsiniz:

"Güvercinlerin yüzlerce türü vardır. Cüce güvercin, gazzi güvercin, gök güvercin, paçalı güvercin, taklacı güvercin, trampetçi güvercin bu türlerin yalnızca bir kaçıdır. Kumrular ise, yerde yaşayan büyük boylu güvercinlerdir. Orhan Veli, Kumrulu Şiir'inde onları da anar:

Duyduğum yoktu ne vakittir
Güvercin sesi, kumru sesi pencerede;
İçime gene
Yolculuk mu düştü, nedir?
Nedir bu yosun kokusu,
Martıların gürültüsü havalarda;
Nedir?
Yolculuk olmalı, yolculuk.

Penceredeki güvercin sesi midir, kumru sesi midir? Orhan Veli'ye göre ikisi de evet, bana göre ikisi de hayır! Penceredeki ses, Bıdı Hasan'ın abisinin saldığı güvercinlere tuttuğumuz alkışa karşılık veren sestir. Ve bu yazıyı yazmama yol açan da o alkış sesidir."

Bize de bu yazıyı yazmamıza neden olan Akgün Akova'ya katilliği için teşekkür etmekten başka bir şey kalmıyor. Kendisinin 'sanatın içine tüküren adam: Melih Gökçek'e yazdığı yazıyı unutmuş değiliz.

"Yıllar önce, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat, Türk şiirinin sokağa çıkma hareketi olan 'Garip'i başlattıklarında, kendilerine, büyük eleştiriler yöneltilmiş ve Gökçek'le akrabalığı olup olmadığını bilmediğim Yusuf Ziya Ortaç şöyle bağırmıştı: <<Sizi bu ahlaksızların yüzüne tükürmeye davet ediyorum.>> Tükürüğün kime gittiğini, bilmem söylemeye gerek var mı?"

Atalay Yörükoğlu, Nurullah Can, Ercüment Uçarı, Feride Çiçekoğlu, Eduardo Galeano, Melih Cevdet Anday, Ülkü Tamer, Egon Kragel, Onat Kutlar, Hulki Aktunç, Edip Cansever, Cemal Süreya, Şükran Kurdakul, Kemal Özdemir, Burak Eldem, Turgut Uyar, Erdal Öz, Ülkü Tamer, İlhan Berk, Oral Çalışlar, Şebnem İşigüzel, İlhami Buğdaycı, Jacques Prevert, Can Yücel, Gökhan Akçura, Sunay Akın, Sabahattin Kudret Aksal, Pablo Neruda, Özdemir Asaf, Oktay Rifat, Nazım Hikmet, Metin Altıok, Cengiz Bektaş, Langston Hughes, Yannis Ritsos, Yorgo Seferis, Dostoyevski, Ahmed Arif ve öldürdüğü diğer kişilerden bir kısmının listesi kitaplarının arkasında bir gurur abidesi gibi yazılıdır. Bu kitaplardan Yıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü'nün sayfalarında, Orhan Veli'yi O'nunla kimin tanıştırdığını yani diğer anlamda suç ortağını da okuyabilirsiniz:

"Okuma yazmayı söküp, öğretmenim önlüğüme kırmızı bir kurdele taktığı zaman, Terzi Orhan elime bir kitap tutuşturup 'Bunu büyüyünce okursun!' demişti. Kitabın üzerindeki adı çat pat hecelemiştim: 'Or..han..Ve..li'

'Sen mi yazdın bu kitabı Orhan amca?' diye sormuştum. Gülmüştü. 'Yok be küçük dostum' demişti. 'Benim adaşım yazmış! Bana okumak düştü. 38 numara gömlek giyermiş Orhan Veli. Şık giyinmeyi severmiş. Melih Cevdet ve Oktay Rifat adlarında iki şair arkadaşı daha varmış. Üçü, kumaş, iplik ve düğme gibi birbirlerinden ayrılmazlarmış. Şiire gündelik hayatın elbisesini giydirmişler. Ne de iyi etmişler. Bak ne demiş 'Dalgacı Mahmut' adlı şiirinde Orhan Veli:

Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim."

Bir süre sonra o sokaktan taşındıklarını ve daha sonra Terzi Orhan'ın başına gelenleri, yazının devamında okuyabilirsiniz ama, Akgün Akova'nın ne zaman Orhan Veli'nin Kapalı Çarşı şiirini okursa aklına suç ortağı Terzi Orhan'ın geldiğini söylemeliyim:

Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte.
Ya bu camlardaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı...
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya şu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı Çarşı deyip te geçme;
Kapalı Çarşı,
Kapalı kutu.

Her ağaca tırmanışında Yaprak'ların "aferin sana Akgün" dediği, bir çocuk olarak kalmayı başarmış katil, şair ve yazar Akgün Akova'yı sevmem bu yüzdendir...

Kara Kedi Mırnav Pist adlı şiirinde intihar eden Mayakovski'ye kızar ve kedilerin intihar etmeyeceği sonucuna bağladığı şiirinin arasına Orhan Veli'yi de almadan edemez:

Bi' gözü leyla bi' gözü leylak akrabaları vardır Van'da
bi' Doğu ilinden bi' İstanbul şiirine
Orhan Veli'nin el yazısında ağız dalaşı yaparlar
dört ayak üstüne düşerler her seferinde

Akgün Akova'dan tek beklediğim; bir gün beni de öldürmesi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder